Gök Bilim Rehberi-12 (Gezegen Gözlem Rehberi) - Büyüteç

En Son Yayınlar

3 Eylül 2013 Salı

Gök Bilim Rehberi-12 (Gezegen Gözlem Rehberi)

Gök Bilim Rehberi adlı yazı dizimizin 6. bölümü olan "Gezegenler" adlı yazımızda gezegenlerin özelliklerine değinmiştik. Çıplak gözle 5 gezegen gözlenebilir. Bunlar: Merkür, Venüs, Mars, Jüpiter ve Satürn'dür. Peki bu gezegenleri ve diğer gözle seçemediğimiz gezegenleri teleskopla ne zaman hangi koşullarda en iyi şekilde gözleriz.

Merkür:

Güneşe en yakın gezegendir. Çıplak gözle görülebilmesi ancak güneş ufkun hemen altındayken mümkün olabilir. Merkür'ün kavuşum dönemi 116 gündür bu sürenin yarısında Güneşin önünden gider, yani batısındadır,diğer yarısında ise Güneşin arkasından gider yani doğusundadır.

Merkür Mart ve Nisan aylarında akşam yıldızı olarak, Eylül ve Ekin aylarında ise sabah yıldızı olarak en iyi şekilde görülebilir. Küçük teleskopla yoğun, beyaz bir cisim olarak görülür ve dönemleri ayırt edilebilinir. Çıplak gözle görülebilen gezegenler arasında en az dikkat çeken Merkür’dür. 



Büyük olasılıkla onu görmemiş birçok insan vardır, çünkü onu görebilmek için doğru saatte doğru yere bakmak gerekir. Şehirlerde ve endüstri bölgelerinde yaşayan kişilerin onu görebilme sansı neredeyse hiç yoktur.(bütün şehrin elektrikleri kesilmedikçe)

Merkür aslında birçok yıldızdan hatta Sirius’tan bile daha parlak olabilir. Sorun onu asla karanlık bir zemin üzerinde göremememizdir. Durumu zorlaştıracak şekilde her zaman Güneş’e çok yakın bir yerdedir. Dolayısıyla çıplak gözle görülebilmesi sadece günbatımından hemen sonra batıda ve gün doğumundan hemen önce doğuda ufka çok yakın bir noktadayken olanaklıdır. Merkür bir yıl içinde çıplak gözle ancak on beş-yirmi görülebilir.

Gözlem noktası Yer ekvatoruna yaklaştıkça Merkür'ün sabah ya da akşam alacakaranlığında ufuktan yüksekliği artacağı için çıplak gözle görülebilmesi daha kolay olur. Merkür'ün oldukça eliptik yörüngesinin uzun ekseninin Yer yörüngesine göre konumuna bağlı olarak, dünyanın güney yarıküresinin sonbahar başlangıcına denk gelen döneminde, gezegenin olası en yüksek batı uzanımı ile 7°'lik yörünge eğikliğinin üst üste gelmesi sayesinde Merkür için en uygun gözlem koşulları oluşur. Aynı şekilde olası en yüksek doğu uzanımı ile yörünge eğikliği açısının birbiri üzerine eklenmesi, yine güney yarıküreden bu kez kış aylarında gezegenin rahat gözlenmesine olanak sağlar.


Eski araştırmacılarında farkında oldukları gibi güneye inildikçe Merkür’ün görülmesi kolaylaşır. İlk zamanlarda sabah Merkür’ü ile akşam Merkür’ünün iki farklı gök cismi olması gerektiği düşünülüyordu; ama sonradan ikisinin aynı olduğu anlaşıldı. Gezegen çok hızlı hareket ettiğinden ona “tanrıların habercisi” Hermes’in adı verildi. Yunan tanrısı Hermes Roma tanrılarından Merkür ile özdeşleştirilir.



Venüs:


Güneşe en yakın gezegendir. Çıplak gözle görülebilmesi ancak güneş ufkun hemen altında
Güneş, Güneş Sistemi'nin merkezinde yer alan yıldızdır. Orta büyüklükte olan Güneş tek başına Güneş Sistemi'nin kütlesinin % 99,8'ini oluşturur. Geri kalan kütle Güneş'in çevresinde dönen gezegenler, asteroitler, göktaşları, kuyrukluyıldızlar ve kozmik tozdan oluşur. Günışığı şeklinde Güneş'ten yayılan enerji, fotosentez yoluyla Dünya üzerisindeki hayatın hemen hemen tamamının varolmasını sağlar ve Dünya'nın iklimiyle hava durumunun üzerinde önemli etkilerde bulunur.

Venüs de Merkür gibi gökyüzünde Hep Güneş’le aynı tarafta bulunur; ancak o ve Güneş arasındaki açısal uzaklığın 47 dereceye kadar çıktığı olur. Yani bu, Venüs’ün günbatımından sonra veya gündoğumundan önce, beş buçuk saat kadar görülebildiği zamanlar olduğu anlamına gelir. Bu durumda onu, karanlık zemin üzerinde muhteşem bir şekilde parıldarken görebiliriz. Eskilerin ona Güzellik Tanrıçası’nın ismini vermiş olmaları hiç de şaşırtıcı değil doğrusu.

Ama ne yazık ki teleskopla bakıldığında hayal kırıklığına uğranır, çünkü gerçek yüzeyi kalın ve bulutlu atmosferinin arkasında kalır. Venüs üzerinde Mars’taki gibi sert ve keskin izlerin olmayışı dikkat çekicidir. Üstelik Dünya’ya en yakın olduğu zaman yani iç kavuşum konumundayken karanlık yüzü bize dönüktür. Bu durumda çok nadir olarak gerçekleşen geçişler dışında onu göremeyiz bile. Dolun olduğu zamanlarda ise Güneş’in öteki tarafındadır; Güneş’in arkasındayken onu görebilmek gibi bir durum söz konusu bile değildir tabii ki. En parlak olduğu an güneş ışığı alan yüzünün yüzde otuzunun bize dönük olduğu zamandır. İdeal koşullar altında keskin gözlü insanlar hilâl aşamasındaki evreyi görebilirler tabii ki iyi bir dürbünle son derece kolay görülür.

Venüs’ün evreleri uzun bir süredir biliniyordu. Galelio, 1610 evrelerle ilgili kayıtlar tutmuştu. Zaten Venüs’ün hareketleri kesin bir şekilde biliniyor olduğundan evreler tahmin edilebilirlerdi. Ama ilk olarak 18. yüzyıl sonlarında enerjik Alman gözlemci Johann Schörter’in kuram gözlem nadiren çakışır. Schörter, dikotomi evresini, yani Venüs’ün tam yarım daire olduğu zamanı dikkatle ölçtü. Sonuçlar son derece şaşırtıcıydı. Venüs akşamları görüldüğünde yani küçülürken, dikotomi hep erken; sabah ortaya çıktığındaysa yani evre büyürken de hep geç oluyordu. Üstelik bu zıtlık bir görünüşten diğerine değişiyordu. Hiç kuşkusuz bunun sorumlusu Venüs’ün atmosferidir. Amatörlerin bu konuda yapacakları çalışmalar son derece ilginç olabilir. Venüs’ün atmosferi ilk olarak 1761yılında Rusya’nın ilk ünlü gökbilimcisi sayılan M.V. Lomonsov tarafından bulunmuştur. Venüs’ün, Güneş’in tam önünden geçtiği o yıl, Lomonsov, gezegeninin kenar çizgisinin kabarık göründüğünü farketmişti. Çok iyi ifade ettiği bu durum, oldukça kalın bir atmosferin varlığını gösteriyordu.

Venüs’ün geçişleri çıplak gözle bakıldığında son derece ilginç görünür, daha doğrusu görünürmüş, çünkü geçişlerin en sonuncusu 1882 yılında gerçekleşti. Geçişler, aralarında sekiz yıl olan çiftler şeklinde görülür, bir sonraki çifte kadar bir asırdan fazla zaman geçer. Sözgelimi 1874 ve 1882’de gerçekleşmiş olan geçişler, 2004 ve 2012 yıllarında gerçekleşecek olanlar izleyecektir.

6 Haziran 2012 Çarşamba sabahı Güneş'in önünden geçti. Bir sonraki Venüs geçişi 2117 yılında olacak.


Mars:


Çıplak gözle bakıldığında Mars belirgin kırmızımsı turuncu renkli bir ışık noktası olarak görülür. Mars'ın parlaklığı Dünya'ya yakınlaşıp uzaklaşmasıyla değişir. En yakın konumundaki parlaklığı en uzak konumundaki parlaklığının 50 katıdır. Mars, karşı konumda (opposition) olduğunda yani Dünya, Güneş ve gezegen arasında iken, Mars Gün batımında doğar ve gece boyunca gökyüzünde kalır. Yörüngesel dışmerkezliliği nedeniyle Mars karşı konumda iken Dünya'ya 50 ila 90 milyon kilometre uzakta olabilir. Dünya'ya en yakın olduğu) dönemidir. Tüm bu koşullar her 17 yılda bir oluşur. Dünya-Ay sisteminden sonra sıra, bizim için her zaman özel bir konuma sahip olan, kızıl gezegen Mars'a geldi. Şu anda içinde bulunduğumuz yüzyılda bile, Mars'ta gelişmiş bir hayat olabileceği düşünülüyordu ve Marslılardan gelen sinyallerle ilgili hikayeler oldukça ciddiye alınıyordu. Sonra bu fikirden vazgeçilmek zorunda kalındı; ancak Mars'ın çeşitli bitkilere sahip olabileceği iddiası sürdürüldü.

Şimdi daha çok şey biliyoruz. İnsansız ilk uzay aracı Mars'ın yakınından geçtiğinde gezegenle ilgili fikirlerimizi değiştirmek zorunda kaldık. Aslında hâlâ Mars'ın tamamen temiz olduğundan emin değiliz; ancak elimizdeki kanıtlar öyle gösteriyor. Konuya bazı olguları belirterek ve sayılar vererek girelim.

Mars'ın etrafında dönmekte olduğu Güneş'ten ortalama uzaklığı 228.000.000 kilometredir. Eliptik yörüngesi oldukça dış merkezli olduğundan, Güneş ile arasında ki mesafe çok değişkendir. Bu uzaklık, Mars günöte noktasındayken yaklaşık 248.000.000 km; günberi noktasındayken ise yaklaşık 208.000.000 km kadardır. Bunun, 687 gün süren Mars yılı içinde yer alan mevsimler üzerindeki etkisi büyüktür. Eksenel eğimi bizimkine çok yakın olduğundan (24 derece ; Dünya'nınki ise 23,5 derece ), Marsta Dünya'da olduğu gibi güney yarım kürede yaz mevsimi gezegenin Güneş'e en yakın olduğu zamanlarda yaşanır. Dolayısıyla güney yarım kürede yaz, kuzey yarım küreye göre daha kısa ve sıcak; kış daha uzun ve soğuk geçer. Beklenildiği üzere Mars biraz serindir. Sıcak bir yaz gününde ekvatordaki sıcaklık 10 dereceye  kadar çıkabilir; ancak herhangi bir Mars gecesi, Dünya'daki bir kutup gecesinden daha soğuk geçer. Yani termometre Güneş batmadan çok önce donma noktasının altına düşmüş olacaktır. Eksenel dönme süresi 24 saat 37 dakika 22,6 saniyedir. Bu değeri böylesine kesin bir şekilde bulabilmemizin nedeni, yüzey şekillerinin açık bir şekilde görülebilmesi sonucu Mars'ın dönüşünü rahatlıkla izleyebilmemizdir.


Mars yaklaşık 780 günlük aralıklarla karşı-konuma gelir. Mart 1997'de ve Nisan 1999'da karşı konuma geldi. Ancak Mars'ın yörüngesinin dışmerkezli oluşu karşı-konumların hepsinin aynı olmasını beraberinde getirir. Sözgelimi, 1988'deki Karşı-konum Mars günberi noktasının yakınındayken yani Dünya'dan uzaklığı 58.400.000 km kadarken gerçekleşti. Ama 1995'tekinde günötede, Dünya'dan en az 101.000.000 km uzakta olmuştur. 

Mars, Dünya'ya 1988'deki gibi yakın bir noktadayken, gökyüzündeki cisimlerin neredeyse hepsinden (Güneş Ay ve Venüs’ü hariç tutarsak hepsinden) daha parlak olur. 

Ama karşı-konum sonrasında Kutup Yıldızı gibi ikinci kadirden bir gök cismi olarak görülür. Elimizde 1917 yılında Mars’ın aşırı parlak olduğuna dair bilgiler var. Hatta o kadar ki insanlar kırmızı bir kuyruklu yıldızın Dünya'ya çarpmak üzere olduğu gibi yanlış bir kanıya kapılarak alarma geçmişler.

Gök bilimi ölçütlerine göre bize yakın sayılabilecek olan Mars'ın gözlemlenmesi düşünüldüğü kadar kolay değildir. Öncelikle çok küçüktür. Çapı 6790 km kadardır; bu da Dünya ile Ay arasında bir büyüklük anlamına gelir. Yakın bir karşı-konumda olmadığı sürece, yüzeyindeki şekilleri ayrıntılı olarak sadece büyük teleskoplar kullandığımızda görebiliriz. Zaten Uzay Çağı öncesinde çok çeşitli tartışmalara yol açması da bu yüzdendir.


Mars Venüs'ten, görünebilir yüzey şekillerinin keskin hatlı ve bariz oluşu ile ayrılır. Onları ilk olarak, 1659 gibi eski bir tarihte Hollandalı gök bilimci Christiaan Huygens çizmiştir. Yaptığı V biçimli koyu renkli şekil kolayca tanınır. O şekil bugün Syrtis Major ismiyle anılmaktadır. Yüzeyin büyük bir kısmı kırmızıyken kutup bölgeleri -kutup takkeleri olarak anılan kısım- beyazdır.

İlk Mars haritaları on dokuzuncu yüzyılın ilk yarısında çizilmiştir. 1870'li yıllara gelindiğinde yapılmış olan haritalar oldukça başarılı sayılırdı; ayrıca bu haritalarda yüzey şekillerine son derece hoş isimler verilmişti. Genel kanı karanlık bölgelerin deniz; kırmızı bölgelerin ise kara olduğu yönündeydi. Onlar gezegeni gözlemleyen gök bilimcilerin isimleri verildi. Sözgelimi, Madler Kıtası, Lassel Arazisi gibi. Daha sonra 1877'de İtalya gök bilimci Giovanni Virgino Schiaparelli, Milan'ın açık açık gökyüzü altında, kullandığı 22 santimlik mercekli teleskop ile bir dizi gözlem yaptı ve terminolojiyi değiştirdi. Beer Kıtası, Lockyer Arazisi ve diğerleri gitti, yerlerini Solis Lacus, Chryse, Utopia ve Margaritifer Sinus aldı. Üçgen şeklin adı Syrtis Major olmuştu.





Jüpiter:



Kütlesi yaklaşık olarak dünya kütlesinin 318 katıdır. Bu dev gezegen Güneş çevresindeki turunu 11.86 yılda tamamlar. Çok büyük bir gezegen olduğu için küçük bir teleskopla bile ekvatora paralel olarak uzanan farklı renkteki kuşakları seçilebilir. Jüpiter hakkında ne yazıkki halen kesin bilgiler bulunmamaktadır. Yüzeyi atmosferi ve uyduları hakkında sadece tahminlerde bulunulmaktadır. Bu tahminlere göre çok yoğun bir atmosferi ve de küçük bir çekirdeği bulunmaktadır. Gezegenin içi hakkında yapılan tahminlere göre saf hidrojen veya %1-2 helyum içeren hidrojen ve %1-2 oranında diğer elemanlardan oluşmuştur. Jupiter güneşten aldığı enerjini yaklaşık olarak 2.5 katını çevresine yaymaktadır bunun nedenini gezegendeki gravitasyonel çökmenin hala sürmmesi olarak tahmin edilmektedir. Jupiterin çevresinde 6500 km genişliğinde ve bir kaç km kalınlığında bir halkası bulunmaktadır.

Bu dev gezegen çok büyük bir mağnetik alana sahiptir. Bu alan sayesinde bilinen 16 uydusu bulunmaktadır. Fakat gezegenin uydularının 16 ile sınırlı olmadığı ve başka uydularının da bulunduğu tahmin edilmektedir. Jupiter hakkındaki ilk bilgiler Nasa'nın 70'li yıllarda gönderdiği Pioneer10 ve Pioneer11 uzay sondaları tarafından elde edilmiştir. Fakat Jüpiter hakkındaki en önemli bilgiler 1995 yılında jüpitere ulaşan Galileo uzay sondasından alınmıştır. Galileo'nun gönderdiği bilgiler sayesinde Jüpiterin 4 büyük uydusu (Io, Europa, Ganymede ve Callisto) bulunmuş ve bunlara Galileo uyduları adı verilmiştir. Bu 4 Uydu gezegen ile aynı yönde dönmektedir. Fakat daha sonra bulunan küçük ve gezegene daha yakın olan uydular gezegene zıt yönde dönmektedir. Bu uydular içinde en ilginci Europa uydusudur. Dünyadan yapılan incelemelere göre bu uydunun yüzeyinin su buzlarıyla kaplı olduğu ve hiç bir çarpma kraterinin bulunmadığı anlaşılmıştır. Bu uydunu üzerinde yer alan ve değişik yönlerde düzgün olarak uzanan çatlaklar, yüzeydeki buzların attaki sıcak bir deniz üzerinde yüzdüğünün sanılmasına neden olmuştur. Bu da bu uydu üzerinde canlı olabilme olasılığını artırmaktadır.
1973'te Pionerr 10, 1974'te de Pionerr 11, Jüpiter'in yakınında geçerek gezegenin magnetik alanının varlığı ortaya koydu. Voyager 1 il Voyager 2 ise 1979'da gezegenin çevresindeki halka sisteminin ilk görüntülerini Dünya'ya gönderdi. Daha önceleri bilinmeyen bu halkalar yaklaşık 1 km kalınlığındaydı ve mikroskobik madde parçacıklarından oluşmuştu.


Bu dev gezegenin kütlesi Dünya'nın kütlesininn yaklaşık 318 katıdır; çapı da 143.800 km yani Dünya'nın 11 katından az buçuk fazla. Jüpiter'in yüzeyindeki kütlesel çekim kuvveti de Dünya yüzeyindeki yerçekiminin neredeyse üç katını bulur. Hacmi ise Dünyanınkinin 1323 katıdır; yani Jüpiter'in kapladığı uzay boşluğuna 1.323 tane Dünya sığabilir. Buna karşılık Dünya ile karşılaştırıldığında oldukça hafi bir gezegendir ve yoğunluğu suyun yoğunluğundan (1 gr/cm3) biraz fazladır.

Atmosferi ise büyük ölçüde Hidrojen'den oluşmuştur.;ayrıca az miktarda helyum, metan, amonyak, etan, su, karbon monoksit, asetilen içerir. Bu atmosferin en dış bölgeleri, üst üste dizilmiş karanlık ve aydınlık kuşaklarıyla yeryüzünden harika bir gbir görsel şölen seyretmemize neden olur. Basit bir teleskopla bile kolayca ayırt edilebilen bu kuşakların nedeni, amonyak kristallerinden ya da amonyak, hidrojen ve kükürt bileşiklerinden oluşan bulutlar ile çok büyük çaplı meteoroloji olaylarıdır.


Muhteşem kızıl benek: Jüpiter

Jüpiter'in atmosferinde dolanan dev fırtınaların ya da antisiklonların yol açtığı bu meteroloji olayları Dünya atmosferinde gelişen hava olaylarına benzer; ama bunlardan çok daha güçlü ve karşılaştırılmayacak kadar büyük çaptadır.

Jüpiter'in atmosferindeki hava sistemlerinin çoğu sürekli hareket halindedir ve genellikle birkaç gün içinde yerini başka bir sisteme bırakır. Jüpiter'in güney yarım küresinde, bulutların arasından seçilen ve 17. yüzyıldan beri gözlemlenen oval biçimli büyük bir leke vardır. Büyük Kızıl Benek denen bu leke o kadar büyüktür ki, kapladığı alana Dünya kolayca sığabilir.. Bilim adamları bu lekenin bir antisiklon yada yüksek basınç merkezi olduğunu sanıyorlar.Onlara göre leke, çevresinde saatte 290 km hıza ulaşan rüzgarların dolandığı bir dinginlik ya da durgunluk bölgesidir.


Uydusu Ganymade böyle bir Jupiter manzarasına sahip Güneş Sisteminin en büyük gezegeni olan Jupiter'in öbür gökcisimleri üzerindeki çekim etkisi son derece güçlüdür. Hatta bu gezegenin uydulardan bazılarının, Güneş'in çekim alanına yakalanan küçük gezegenler olduğu sanılmaktadır. Truva Grupları olarak bilinen iki küçük gezegen grubunu bulundukları yerde tutan da Jupiter'in kütlesel çekim kuvvetidir. Jupiter'in çekim etkisi kuyrukluyıldızları yörüngelerinden saptırıp, Güneş'e yaklaştıracak kadar güçlüdür. Nasa, bilimadamları Güneş Sisteminin dış gezegenlerini keşfetmek üzere ilk Voyager uzay aracını fırlattıklarında, bu aracın yörüngece yol almasını sağlamak için Jüpiter'in kütlesel çekim kuvvetinden yararlanmışlardı.



Satürn:

Bir teleskop aldığınız yüksek olasılıkla ilk gözleyeceğiniz gezegendir. Yılın büyük bölümü gökyüzündedir.


Güneşe Jüpiter'den daha uzak ve biraz daha küçük olduğu için Saturn daha sönük görülür. Yaklaşık 12.5 ay olan kavuşum dönemi nedeniyle yılın büyük bir bölümünde gökyüzündedir. Yörüngesinde çok yavaş ilerlediği için aynı takım yıldız içinde 2 yıldan daha uzun süre kalır. Satürn'ün halkaları orta boy teleskoplar ile ayırt edilebilir. Her 15 17 yılda bir Dünya Satürn'ün halkalarını düzleminden geçer bu durumda halkalar görülemez. Satürn'ün uydularından sadece Titan ve Rhea orta boy teleskoplar ile görülebilir.


Satürn yapısal olarak Jüpiter’den pek de farklı değildir. Ancak çekirdeğindeki sıcaklık biraz daha düşüktür; bu değerin 15.000 derece  kadar tahmin edilmektedir. Yapılan son teorik çalışmalar, çekirdeğin katı kısmının Dünya’dan daha büyük olduğunu göstermektedir. Çekirdeğin üzerinde sıvı metalik hidrojenden oluşan bir katman; onun üzerindeyse sıvı moleküller hidrojenden oluşan bir katman vardır. Sonra da sıra üst bulutlarını bizim de gördüğümüz atmosfere gelir. Bulutlardaki helyum oranı sadece yüzde 6 kadardır; gerisi sizin de tahmin edebileceğiniz gibi esas olarak hidrojendir. Satürn, Güneş’e Jüpiter’den çok daha uzak olduğundan, üst bulutlarının Jüpiter'inkilerden daha soğuk olması beklenir; nitekim öyledir de. Buradaki sıcaklığın -180 derece  kadar olduğu sanılmaktadır. Üst atmosferdeki amonyağın büyük bir kısmı donmuş haldedir. Ayrıca yapılan spektroskobik gözlemlerde donmuş metana da rastlanmıştır ki, metan kolay donan bir gaz değildir.

Gezegenin üzerinde bir şeyler görmek istiyorsak, iyi sayılabilecek bir teleskop kullanmamız gerekir. Satürn’ün, Jüpiter’in sakin zamanlarını hatırlatan bir görüntüsü vardır; ancak sonuç itibarıyla Satürn daha iyi huyludur. Kuşaklar yuvarlak hatlıdır; ekvator bölgesi genellikle parlak krem renklidir; Jüpiter’in Kızıl Benek’iyle karşılaştırılabilecek herhangi bir oluşum da yoktur. Kutuplar genellikle loştur ve hiçbir yerinde canlı renklere rastlanmaz.


Uranüs:

Uranüs hiçbir zaman 6. kadirden daha parlak olmaz. Bu nedenle çıplak gözle ancak olağanüstü açık ve temiz gökyüzü koşullarında bile sadece küçük sönük bir yıldız gibi görülebilir. Küçük teleskoplarla yeşil bir yuvarlak olarak görülür, ayrıntı seçilemez. Uyduları ancak çok büyük teleskoplar ile görülür. 84 yıl süren dolanım süresi ile Uranüs bir takımyıldızdan diğerine çok yavaş geçer. 90'lı yıllar boyunca Yay ve Oğlak takımyıldızlarında olacaktır.

Uranüs’ü ilk farkedenin Herschel olduğu doğrudur; ama o, gezgeni ilk gören kişi değildir. Daha önceki yıllarda birçok kez kayda geçirilmiştir. İlk Kraliyet Gök Bilimcisi olan John Flamsteed, 1690 ile 1725 yılları arasında Uranüs’ü tam altı kere görmüştür. Normal bir yıldız olduğunu düşünerek pek üzerinde durmayan Flamsteed ona, bir yıldız ismi ( 34 Tauri) bile vermiştir. Keskin gözlü insanlar nereye bakacaklarını bilirlerse, ortalama kadri 5,7 olan bu gezegeni çıplak gözle kolayca görebilirler.


Neptün:


Yaklaşık 8 kadir parlaklığı ile Neptün oldukça sönüktür. Gök yüzünde çok yavaş ilerler. 90'lı yıllar boyunca Yay ve Oğlak takımyıldızlarında olacaktır. Çıplak gözle gök yüzünde ayırt edilemez ama belki dürbünle görülebilir. Küçük teleskop ile küçük yeşilimsi bir yuvarlak olarak görülür. Uydusu Triton 20 cm'lik teleskoplar ile ancak çok iyi koşullar altında görülebilir.




Gezegenler hakkında ayrıntılı matematiksel veriler için Gök Bilim Rehberi - 6b (Gezegenler) adlı yazımıza göz atabilirsiniz.



Kaynaklar:

1-http://tr.wikipedia.org/wiki/Merk%C3%BCr#G.C3.B6zlem_ko.C5.9Fullar.C4.B1
2-http://tr.wikipedia.org/wiki/Gezegen

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder